sitene türk bayrağı 
www.siirlerinefendisi.tr.gg
   
  www.birligimiz-1.tr.gg
  Kürt ve Türk Kardeşliği
 
 

 


                         

213596.jpg

TÜRK-KÜRT KARDEŞLİĞİ’Nİ VURGULAYAN MEKTUP
Mustafa Kemal Atatürk tarafından Dersimli Esad Bey’e yazılan ve “Türk-Kürt kardeşliği”ni vurguladığı belirtilen Sivas 1919 tarihli mektup 19 bin YTL’ye alıcı buldu.

Kardeşliğin belgesi’ne 19 bin YTL

236’ncısı düzenlenen Antik A.Ş. müzayedesinde Şeker Ahmet Paşa imzalı natürmort en yüksek bedele ulaşırken, Mustafa Kemal’in ‘Türk-Kürt kardeşliği’ni vurguladığı belirtilen mektubu da 19 bin YTL’ye alıcı buldu.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir kişi tarafından alındığı kaydedilen mektupta, şu ifadelere yer veriliyor:
“Efendim, 10 Teşrin-i evvel 1335 tarihli bir mektubunuz vasıl oldu. Vatanın geçirmekte olduğu şu tarihi hayat ve memat anında mukadderatı yekdiğerini tamamen merbut ve öz kardeş olan Türk ve Kürt arasına düşman parasıyla nifak sokmaya çalışan ve kendi din ve vatanı aleyhineuğraşan edani her türlü nefrete sezadır. Zat-ı alileri gibi kıymetli vatanperver zevatın, himmet ve gayretiyle bu gibilerin tesvilatına meydan bırakmayacağı şüphesizdir. Teşkilat-ı vesaire hakkında ita buyrulan malumata teşekkür eder, bundan böyle Dersim ahvali hakkında istihsal buyrulacak malumatın yazılmasını rica ederim efendim.

M. Kemal.”

 

Müthiş Türk-Kürt Kardeşliği Örneği

Astsubay Murat, PKK’yla çarpışırken felç oldu. Ama kaderin cilvesi onu felçli haliyle hayata bir Kürt kızı bağladı. İşte müthiş bir Türk-Kürt kardeşliği öyküsü…

      Irak’ın kuzeyinde, Zap Kampı’nda bir operasyon sırasında, teröristlerin döşediği mayının patlaması sonucu omuzundan aşağısı felç kalan gazi Astsubay Murat Caner (39), müzik kutusu satın alırken tanıştığı eşiyle hayata bağlandı.

      Adana’nın 100. Yıl Mahallesi’ndeki evinde eşi Fatoş Caner (30) ile mutlu bir hayat süren Gazi Murat Caner, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “1997’de adeta hayatını karartan bu olayın, bir gün gelip bana mutluluğun kapılarını aralayacağını hayal bile edemezdim” dedi.

haberin devamı

Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirelim,Şahin Alpay, Zaman

Kürtler, “Azınlık” Olmayı Lozan Döneminde Reddettiler

[8 Ekim 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]

Kürtler, bu ülkede azınlık değildir. Nitekim Lozan’daki barış görüşmeleri sürerken de, Kürt milletvekilleri “azınlık” tanımlamasını şiddetle reddetmişlerdi. Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, şöyle diyordu:

“Avrupalılar diyorlar ki, ‘Türkiye’de yaşayan azınlıkların en büyüğü, Kürtlerdir. Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm… Sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar… Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz.”

————————-
Kürtler’in Osmanlı’ya Sadakati

Kürtlerin “azınlık” kavramına tepkisini anlamak için, Osmanlı içindeki tarihlerine bir göz atmak gerekir.

Kürtler, kendi istekleriyle Osmanlı egemenliğine girdikleri 16. yüzyıldan bu yana Türklerle bir arada kardeşçe yaşadılar. Ortak düşmanlarla karşı, omuz omuza birlikte mücadele ettiler. Osmanlı’nın parçalanma döneminde de, impatorluğa büyük bir sadakat gösterdiler. Bu sadakatinin en çarpıcı göstergesi, 1912′den 1918′ye kadar aralıksız devam eden kanlı savaş yıllarında imparatorluk ordularında çarpışmalarıydı. Ardarda gelen Trablusgarp, Yemen ve Balkan Savaşları ve hemen sonra patlak veren I. Dünya Savaşı’nda, pek çok Kürt Osmanlı ordusunda görev aldı. Kürt tarihi uzmanı David McDowall şöyle yazar:

“Kürtler Osmanlı ordusuna kayda değer bir insan gücü sağladılar. Binlerce Kürt asker, Sarıkamış’taki Üçüncü Ordu’da ve diğer cephelerde hayatını kaybetti. Doğal olarak, düzenli orduda görev yapmaya karşı evrensel bir gönülsüzlük vardı, ama bu durumda bile, çoğu silah altına girdi. Bölgedeki (doğu Anadolu’daki) Osmanlı kuvvetlerinin büyük bölümü Kürtlerden oluşuyordu.”

Kürtler, sadakatlerini, oldukça da ağır bir bedele rağmen korudular. Dünya Savaşı yılları boyunca, Rus-Ermeni kıyımları, ardından gelen açlık ve salgın hastalıklar sonucunda yaklaşık 500 bin Kürt sivil yaşamını yitirdi. David McDowall, savaşa katılan askerlerle birlikte bu rakamın 800 bine çıkarılabileceğini belirmektedir. Bunun anlamı, 300 bin Kürt’ün de Osmanlı orduları safında savaşırken can verdiğidir.

Kürtler, Kurtuluş Savaşı’na da büyük destek verdiler. Atatürk, Samsun’a çıkışından hemen sonra Kürt ileri gelenlerine telgraflar çekmiş ve onlardan büyük destek görmüştü. Bu destek, Milli Mücadele boyunca sürdü. Urfa ve Maraş’ın düşman işgalinden kurtarılmasında, Kürtler çok önemli roller üstlendiler. İsmet İnönü’nün yıllar sonra belirttiği gibi, “Kürtler… Milli Mücadelenin devamınca canla başla gayret gösterdiler.”
Öte yandan Milli Mücadele lehindeki fetvayı Mustafa Kemal Paşa’yı destekleyen Kürt din alimleri de imzaladılar. Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 5 Mayıs 1920 tarihli sayısında yayınlanan ve Halife’nin “esaret ve hakaret”ten kurtulmasını savunan fetvayı imzalayanlar arasında; Diyarbakır, Urfa, Hizan, Bayezid, Diyadin, Hınıs, Siverek, Viranşehir, Bitlis, Silvan, Van gibi Kürt yoğunluklu bölgelerin Kürt müftülerinin de isimleri yer alıyordu.

Kürt Mebuslar: “Azınlık Değiliz”

Kurtuluş Savaşı’na “canla, başla” destek veren Kürtler, savaşın ardından başlayan Lozan görüşmeleri sırasında da, Türklerle kader birliği yaptılar.

Lozan’da da, Avrupalı devletler Kürtler’in “azınlık” olduğunda ısrar edince, İsmet Paşa buna karşı çıkarak şöyle demişti:

“Türkler ve Kürtler Türkiye’nin ana unsurlarıdırlar. Kürtler bir azınlık değildir. Ankara Hükümeti hem Türklerin hem de Kürtlerin hükümetidir.”

Lozan’daki Türk heyetinin azınlıklar konusundaki en büyük destek ise, Meclis’teki Kürt temsilcilerden gelmişti. Erzurum milletvekili Necati Bey ile Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, 3 Kasım 1922′de Meclis kürsüsünden yaptıkları konuşmalarda Lozan’daki Türk heyetinin tezine yürekten destek vermişlerdi. Yusuf Ziya Bey, Sevr’i bir “paçavra” olarak niteleyip Avrupa devletlerine karşı çıkarak, Türk-Kürt kardeşliğini vurgulamıştı. Bu konuşma, Meclis tutanaklarında şöyle geçiyor:

Avrupalılar diyorlar ki: ‘Türkiye’de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en kalabalığı Kürtlerdir. Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm. Binaenaleyh bir Kürt mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyle bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki Elcezire Cephesi’nde çarpıştık. (Alkışlar) Nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (Alkışlar) Binaenaleyh sözüme son verirken muhterem heyetinizden rica ederim ki, azınlıklar mevzuubahis edildiği zaman Kürtlerin hiç bir talebi olmadığını ve Kürtlerin kanaatine tercüman olarak buradan söylediklerimi söylesin ve iddia etsin.”
“Türk, Kürt Tek Bir Vücuttur”

TMBBB’nin bir sonraki celsesinde ise, Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Pozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin hepsinin altına imza attıkları şu metin yayınlanmıştı:

“Türk, Kürt tek bir vücuttur. Kürtler, hiç bir vakit Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu ayırmak için hiç bir kuvvetin tesiri yoktur. Avrupa hükümetlerinin Kürtleri müdafaa etmeye salahiyetleri olmadığı defaatle memleketimiz halkıyle beraber protesto edilmiş olduğu halde, yine azınlıkların mevzuubahis edilmesi şayanı teessüftür. Kürtler her vakit Türklerle beraber vatan uğrunda daima ölmüş ve ölmeye hazır oldukları cümlenin malumudur.”

25 Aralık 1922′de ise, Sivas milletvekili Hüseyin Rauf Bey, yine Meclis Kürsüsü’nden şöyle konuşmuştu:

“Malumu aliniz efendiler, İngiliz’lerin Türkiye’de yaşayan Türk ve Kürtleri imha edebilmek için teşebbüsatlarının hepsi bu iki necip milletin birliği karşısında iflas etmiştir. Her türlü fesadları din kardeşi, kan kardeşi, emel kardeşi olan insanların karşısında erimiştir… [Kürtlerin] Türkiye halkı ile mukadderatları birdir, her şeyleri birdir, gayeleri, dinleri birdir. Azınlıklar bunlara teşmil olunamaz. Bugün Kürt için azınlık mevzu bahis etmek, Türk için azınlık bahsetmek demektir. Şu halde bu tamamen reddolunmuştur.”

Türkiye, bu atmosfer içinde Lozan’a gitti ve orada, bu ülkede sadece gayrimüslimlerin azınlık olduğu tezini dünyaya kabul ettirdi. Kürtler, bunu sonuna kadar desteklediler.

kaynak:referans gazetesi mustafa akyol

Dünyada Türkler ve Kürtler kadar birbirine yakın, kardeş iki halk yoktur. Bunda Sünniler ve Aleviler olarak Türklerin ve Kürtlerin din birliğinin çok önemli bir rolü var.

Osmanlı döneminde Türkler ve Kürtler "İslam milleti"nin birer unsuru olarak birbirlerinden farklı muamele görmediler; yüzyıllar boyunca birbirleriyle evlenerek kaynaştılar. Öyle ki bugün Türkiye'de Türk kimliğinin nerede bittiğini, Kürt kimliğinin nerede başladığını belirlemek kolay değildir. Cumhuriyet döneminde, Türkiye hükümetlerinin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı, Başbakan Erdoğan'ın geçen yaz açıkça belirttiği üzere, "hataları ve günahları" olmuştur. Bunların temelinde, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında geçerli olan modernlik anlayışı uyarınca, Osmanlı'nın "İslam milleti"nden bir Türk milleti yaratma politikaları vardır. Ama Türkiye'nin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı "doğruları ve sevapları" da çoktur.

Türkiye'nin her karış toprağı kendini Türk sayanlar kadar Kürt sayanların da vatanıdır. Kürt kökenlilerin büyük çoğunluğu ülkenin Türk çoğunluklu batı bölgelerinde yaşamaktadır. En çok sayıda Kürt'ün yaşadığı şehir, ne Süleymaniye, ne Erbil ne de Bağdat, İstanbul'dur. Kürt kökenlilerin Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel elitleri içindeki payı, nüfustaki paylarının çok üzerindedir. Türk ve Kürtler arasındaki yakınlık ve karşılıklı etkileşim öylesine derindir ki, Türkiye'deki Kürt milliyetçiliğinin esin kaynağı Türk milliyetçiliği olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde de Kürt kökenliler rol oynamıştır. PKK, önemli ölçüde, Türkiye radikal solu'nun bir ürünüdür. Bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye'nin PKK ile mücadelesiyle İsrail'in işgal ve boyunduruk altında tuttuğu Filistinliler arasındaki mücadele arasında paralellik kurma gayretleri, gerçekleri tepetaklak etme çabasından başka bir şey değildir.

Cumhuriyet dönemi boyunca sayıları 29'u bulan Kürt ayaklanmalarında, işlenen "hata ve günahların" payı elbette vardır. Bu bağlamda 12 Eylül askeri yönetiminin işlediği suçların payı büyüktür. Ama Türkiye, 1999'da PKK'nın ateşkes ilanından sonra AB reformlarıyla Kürt kimliğini resmen tanıdığı gibi, bunu hayata geçirme yolunda azımsanmayacak adımlar atmıştır. Bugün ayakta kalma mücadelesi veren PKK'nın silahlı tahrikleri son bulduğu takdirde, Türkiye demokratikleşme alanında da, ülkenin Kürt çoğunluklu bölgelerinin kalkınması alanında da hamlelere gebedir. Dolayısıyla akıl, izan ve vicdan sahibi, Türk ve Kürt herkesin farkında olduğu gibi, bugün Türkiye'nin en önemli meselesi, PKK silahlı ayaklanmasının tasfiyesidir. Bu başarıldığı takdirde Türkiye, karşı karşıya olduğu siyasi ve iktisadi sorunları aşmasına elverecek demokratik çerçeveye ve bilince sahiptir.

Türk ve Kürt kardeşliği, Türkiye ile sınırlı da değildir. Barış ve demokrasi içinde kalkınan Türkiye, Irak Kürtlerinin barış ve demokrasi içinde kalkınmaları için en büyük güvencedir. Irak Kürtleri, bugün sahip oldukları özerkliği, Türkiye'nin verdiği destekle elde ettiler. Bunu pekiştirmelerinin en büyük güvencesi de kardeş Türkiye'nin dostluğudur. Gerek Türkiye'nin gerekse Irak Kürtlerinin ortak çıkarı, Türkiye-Irak sınırının bir kardeşlik, dostluk, işbirliği ve birlikte zenginleşme bağı haline gelmesidir. ABD, Saddam diktatörlüğünü devirerek Irak Kürtlerine bugün sahip oldukları özgürlüğü sağlamış olabilir. Ama tarih, çıkarları gerektirdiğinde ABD'nin Kürtlere nasıl sırt çevirebileceğinin örnekleriyle doludur. Bütün Müslümanlar ve akıl ve vicdan sahibi bütün insanlar arasında giderek artan bir husumetin odağında olan ABD ile yakınlığın uzun vadede Iraklı Kürtlere hayır getireceğine inanmak saflık olur.

Türkler ve Kürtler kardeş, kaderleri ortaktır. Elbirliği yapmaları halinde, bütün bölgeye ve dünyaya barış, istikrar ve özgürlük nefesi vereceklerdir. Türkiye ile Iraklı Kürt liderlerin, PKK belasıyla elbirliğiyle mücadele etmek üzere anlaştıklarına dair haberler (Bkz. Sabah, 30 Temmuz) bölgemizin üzerine çöken karanlığın içinde bir umut ışığı.

'Tek Türkiye'den rahatsız olan zihniyeti anlamak zor'  
Ergenekon tutuklusu Serdar Öztürk'ün ofisinde ele geçirilen ve dün Taraf gazatesinin manşetten verdiği 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' belgesi kamuoyunda şok etkisi yaptı. Belgenin satır aralarında medyanın, özellikle de reyting rekorları kıran Show TV'deki 'Kurtlar Vadisi Pusu' ile Samanyolu'nun iki dizisi 'Tek Türkiye' ve 'Kollama'nın da adının geçmesi dizilerin yapımcılarını şaşırttı.
 

Adı geçen diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak kamuoyundaki güvenilirliklerinin zedelenmesini hedefleyen eylem planına ilk tepki Samanyolu Yapımlar Koordinatörü Yunus Aylıdere'den geldi. Tek Türkiye'nin, barışı ve kardeşliği sabote eden terörün gerçek yüzünü anlattığını söyleyen Aylıdere, "Ülkenin birlik ve beraberliğinden, milletin huzurundan yana olan bu diziden; kim, neden rahatsız oluyor? Tek Türkiye'yi tehlikeli bulanlar kimin ve neyin savunuculuğunu yapıyor? Bu sorunu anlatırken ilaç reçetesi yazar gibi basma kalıp bir çözüm sunmuyor dizi. Terörün asla çözüm olmadığını; çözümsüz gibi gösterilen bu sorunun en azından kanla çözülemeyeceğini söylemeye çalışıyor. Özetle barış, sevgi ve kardeşlik dilinde konuşmak gerektiğini söylüyor." diyor.

Samanyolu'nda perşembe günleri ekrana gelen 'Tek Türkiye', Güneydoğu'da nasıl bir oyunun döndüğünü, kardeşi kardeşe kırdıran örgütün kimlerle nasıl bağlantılar içinde olduğunu gösteriyor. Düşman edilmeye çalışılan insanların birbirini anlaması için neler yapılması gerektiğinin de altı çiziliyor dizide. Yıllardır ülkenin doğusunda yaşanan, ama aslında tüm Türkiye'nin en büyük sorunu olan Kürt meselesiyle ilgili gerçekleri izleyicisiyle paylaşan Tek Türkiye, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını da gösteriyor.

Tek amaçlarının barış ve kardeşliği yaymak olduğunu söyleyen Aylıdere, 'Kollama' dizisinin de adının belgede geçmesine bir anlam veremiyor: "Dizide devletin içine yuvalanmış ve adeta devlet adına hareket eden karanlık yapının ülkeyi kaos ortamına taşıması anlatılıyor. Toplumu bölmek isteyenlerin ve dindar hayat tarzında olanları töhmet altında bırakanların ipliği pazara çıkarılıyor. Kaos oluşturmak için gerektiğinde kendi adamlarını ortadan kaldıranların neyi amaçladıklarını izleyicinin bilmesi kimi rahatsız ediyor?


Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirelim

Dünyada Türkler ve Kürtler kadar birbirine yakın, kardeş iki halk yoktur. Bunda Sünniler ve Aleviler olarak Türklerin ve Kürtlerin din birliğinin çok önemli bir rolü var. Osmanlı döneminde Türkler ve Kürtler "İslam milleti"nin birer unsuru olarak birbirlerinden farklı muamele görmediler; yüzyıllar boyunca birbirleriyle evlenerek kaynaştılar. Öyle ki bugün Türkiye'de Türk kimliğinin nerede bittiğini, Kürt kimliğinin nerede başladığını belirlemek kolay değildir. Cumhuriyet döneminde, Türkiye hükümetlerinin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı, Başbakan Erdoğan'ın geçen yaz açıkça belirttiği üzere, "hataları ve günahları" olmuştur. Bunların temelinde, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında geçerli olan modernlik anlayışı uyarınca, Osmanlı'nın "İslam milleti"nden bir Türk milleti yaratma politikaları vardır. Ama Türkiye'nin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı "doğruları ve sevapları" da çoktur.

Türkiye'nin her karış toprağı kendini Türk sayanlar kadar Kürt sayanların da vatanıdır. Kürt kökenlilerin büyük çoğunluğu ülkenin Türk çoğunluklu batı bölgelerinde yaşamaktadır. En çok sayıda Kürt'ün yaşadığı şehir, ne Süleymaniye, ne Erbil ne de Bağdat, İstanbul'dur. Kürt kökenlilerin Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel elitleri içindeki payı, nüfustaki paylarının çok üzerindedir. Türk ve Kürtler arasındaki yakınlık ve karşılıklı etkileşim öylesine derindir ki, Türkiye'deki Kürt milliyetçiliğinin esin kaynağı Türk milliyetçiliği olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde de Kürt kökenliler rol oynamıştır. PKK, önemli ölçüde, Türkiye radikal solu'nun bir ürünüdür. Bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye'nin PKK ile mücadelesiyle İsrail'in işgal ve boyunduruk altında tuttuğu Filistinliler arasındaki mücadele arasında paralellik kurma gayretleri, gerçekleri tepetaklak etme çabasından başka bir şey değildir.

Cumhuriyet dönemi boyunca sayıları 29'u bulan Kürt ayaklanmalarında, işlenen "hata ve günahların" payı elbette vardır. Bu bağlamda 12 Eylül askeri yönetiminin işlediği suçların payı büyüktür. Ama Türkiye, 1999'da PKK'nın ateşkes ilanından sonra AB reformlarıyla Kürt kimliğini resmen tanıdığı gibi, bunu hayata geçirme yolunda azımsanmayacak adımlar atmıştır. Bugün ayakta kalma mücadelesi veren PKK'nın silahlı tahrikleri son bulduğu takdirde, Türkiye demokratikleşme alanında da, ülkenin Kürt çoğunluklu bölgelerinin kalkınması alanında da hamlelere gebedir. Dolayısıyla akıl, izan ve vicdan sahibi, Türk ve Kürt herkesin farkında olduğu gibi, bugün Türkiye'nin en önemli meselesi, PKK silahlı ayaklanmasının tasfiyesidir. Bu başarıldığı takdirde Türkiye, karşı karşıya olduğu siyasi ve iktisadi sorunları aşmasına elverecek demokratik çerçeveye ve bilince sahiptir.

Türk ve Kürt kardeşliği, Türkiye ile sınırlı da değildir. Barış ve demokrasi içinde kalkınan Türkiye, Irak Kürtlerinin barış ve demokrasi içinde kalkınmaları için en büyük güvencedir. Irak Kürtleri, bugün sahip oldukları özerkliği, Türkiye'nin verdiği destekle elde ettiler. Bunu pekiştirmelerinin en büyük güvencesi de kardeş Türkiye'nin dostluğudur. Gerek Türkiye'nin gerekse Irak Kürtlerinin ortak çıkarı, Türkiye-Irak sınırının bir kardeşlik, dostluk, işbirliği ve birlikte zenginleşme bağı haline gelmesidir. ABD, Saddam diktatörlüğünü devirerek Irak Kürtlerine bugün sahip oldukları özgürlüğü sağlamış olabilir. Ama tarih, çıkarları gerektirdiğinde ABD'nin Kürtlere nasıl sırt çevirebileceğinin örnekleriyle doludur. Bütün Müslümanlar ve akıl ve vicdan sahibi bütün insanlar arasında giderek artan bir husumetin odağında olan ABD ile yakınlığın uzun vadede Iraklı Kürtlere hayır getireceğine inanmak saflık olur.

Türkler ve Kürtler kardeş, kaderleri ortaktır. Elbirliği yapmaları halinde, bütün bölgeye ve dünyaya barış, istikrar ve özgürlük nefesi vereceklerdir. Türkiye ile Iraklı Kürt liderlerin, PKK belasıyla elbirliğiyle mücadele etmek üzere anlaştıklarına dair haberler (Bkz. Sabah, 30 Temmuz) bölgemizin üzerine çöken karanlığın içinde bir umut ışığı.

Şahin ALPAY

__________________
.

Türk ve Kürt Kardeşliği

Biliyorum bu başlığı görüpte bana kızanlar hatta ne şaçmalıyor diye bakanlar olmuştur ama bir dinleyin...

Kurtuluş savaşında omuz omuza savaştığımız kardeşlerimizin bir bölümü kullanılıyor bizler onlara cephe aldıkça daha çok kullanılacaklardır.

Kardeşlerimizi kullananlar hep şu şekilde yaklaşıyor:
"Bakın onlar size düşman gözüyle bakıyor ülkeden atmak istiyor onun için ayaklanıyor sizde toplanın bize katılın(pkk) ve bizde onlardan hak ettiğimiz toprakları alalım"

Sizce bu cümlenin ne kadarı doğru ??

Aslında inkar ediliyor ama küçük bir kısmı doğru.
Üzülerek söylüyorum eskiden beri onlar başka gözle baktık. Kardeşlerimizi silah arkadaşlarımızı zamanı geldi dışladık. Kimse aksini savunamaz yaptık. Ama ASLA derdimiz onları bu hak ettikleri topraklardan Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından atmak istemedik. Yaptıklarımız masumaneydi. Anlatmaya bile deymiyecek kadar masumane. Mesela temizlik, konuşma vs. ufak şeyler...

Asıl işin kötüsü ise bu kullanıldı. Bu ufak ayrımlar kullanıldı. Onlara bunlar çok daha abartılarak anlatıldı ve az önce kullandığım cümle çıktı ortaya...

Gelin kışkırtanlara bir koz daha vermeyelim. Gelin kardeşlerimize sahip çıkalım çünkü onlarda bizim yurtdaşlarımız...




not: Burda kesinlikle genelleme yapmıyorum. Ufak da olsa bu kanıya varan var ise notu dikkate alsın. Genelleme asla yapmadım...
not 2 : Kışkırtanı ve amacını hepimiz adımız gibi biliyoruz ona bu imkanı sağlamayalım
not 3 : Herkes kardeşlerimize ufakda olsa cephe aldı demiyorum sadece yapanlar oldu. Belki iki kişi ama bu tüm ülkeye yorumlandı ve kullanıldı.


Şu sıralar pkkya ateş pükürüyoruz.
ve çok haklıyız. Aman Kürt kardeşlerimize pkklı gözüyle bakmayalım. Sadece o örgütte olanlar pkklıdır Kürtler değil..


 
  Bugün 2 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol